18 Ekim 2020’de Sayın Kezban Karaboğa‘nın üniversitelerde online eğitim-öğretim hakkındaki bazı sorularını cevaplamıştım. O söyleşi, 29 Ekim 2020’de şu sayfada yayınlanmıştı: Eğitim Sayfası. Aşağıda, Sayın Karaboğa’nın sorularını ve benim o sorulara verdiğim (ayrıntılı) cevapları okuyacaksınız:
Kezban Karaboğa (KK): Covid-19 sürecinde, üniversitelerde güz döneminde online eğitim yapılacağı açıklandı. Online eğitim artık geleneksel yüz yüze eğitimin kalıcı bir parçası olacak gibi gözüküyor. Bu bağlamda sormak istiyorum: Aynı verim alınır mı, ne dersiniz? Online eğitimden en etkin nasıl faydalanılır? Nasıl hazırlık yapılmalı? Üniversiteler, öğrenciler ve hocalar açısından… Nasıl değerlendirirsiniz?
Aykut Kibritçioğlu (AK): Online eğitim-öğretimin gerek dünyada gerekse Türkiye’de yüz yüze eğitim-öğretimin yerini tümüyle alacağını sanmıyorum. Zaten almamalı da. Ama üniversitelerdeki derslerin küçümsenmeyecek bir kısmının (örneğin YÖK düzenlemelerine göre Türkiye’de en az %10, en çok %40’ının) önümüzdeki yıllarda online/uzaktan verilmesi gündemde.
Bir iktisatçı olarak, bizler mesela iktisat politikalarının yararlı mı, zararlı mı olduğunu analiz edip bir iktisat politikası önerisinde bulunurken, sadece “yarar” veya sadece “zarar”a bakmayız. Benzer şekilde, eğitim-öğretimin online hale gelmesini değerlendirirken de “net yarar” veya “net zarar” tahmini üzerinde odaklanmalıyız. Ben üniversitelerde online öğretimin farklı aktörlere kısa, orta ve uzun vadede ne gibi maddi ve psikolojik olumlu veya olumsuz etkilerde bulunabileceğini aşağıdaki tabloda tasarladığım gibi bir genel çerçeve içinde analiz edebileceğimizi düşünüyorum. Kuşkusuz bu çerçeve mükemmel veya eksiksiz değil. Üzerinde biraz daha düşünülerek daha az hatalı/eksik hale getirilmeye çalışılabilir. Ama konuyu ele almak için değerlendirmemizi mutlaka bu tür çerçevede yapmalıyız, sonrasında sadece tabloda yer alan bir alt başlık üzerinde düşünecek olsak bile.
Aşağıdaki tabloda; kısa vadede (Güz 2020 akademik yarıyılında) online eğitim-öğretim yapılacağı, orta vadede (muhtemelen Bahar 2021 akademik yarıyılında) geniş ölçüde yüz yüze eğitim-öğretime geçileceği ve uzun vadede (en geç Eylül 2021’de) ise “yeni normal eğitim-öğretim biçimi”ne (F1, F2) başlanılacağı varsayılmıştır. Kuşkusuz, salgının (küresel ve) ulusal ölçekte yeniden şiddetlenmesi durumunda, bu geçişlerde gecikmeler yaşanabilir.
Tabloda dikkate alınan her bir kesim bu süreçte ilgili olumlu ve olumsuz etkilerin farkı kadar net yarar (veya net zarar) elde edecektir. Beş grup halinde özetlenen tarafların her birinin net yararlarının ilgili vadeye göre toplamı pozitif ise, kısa,[1] orta ve uzun vadenin her birinde toplum olarak bu uygulamalardan net yarar, aksi takdirde net zarar sağlayacağız demektir. Başka bir deyişle, muhtemel etkilerin net büyüklüğü, taraflara ve vadeye göre değişebilecektir. Hiçbir kesimin farklı aşamalarda sadece yarar veya sadece zarar elde etmesi olanaksızdır. O nedenle de bu dinamik ve karmaşık süreçte politika yapıcıların (ve Türkiye’de ayrıca YÖK’ün) “yüzde yüz online eğitim-öğretim”den aşamalı olarak çıkış süreci ile ilgili olarak alacakları kararların ve kalıcılaştıracakları yeni eğitim-öğretim sisteminin dayandığı tercihlerin farklı kesimler üzerinde farklı zaman dilimlerinde yaratabileceği etkiler homojen değildir. Sonuçta, söz konusu tercih ve uygulamaların küresel/ulusal sağlık ve ekonomi sorunları ve politikaları ile ilgili uzantılarının da kritik bir öneme sahip olduğunu unutmamak gerekir.
Sizin sorunuz bu genel çerçevede daha çok benim tabloda özellikle öğrenciler açısından vurgulayarak A1, A2, B1 ve B2 başlıkları altında özetlediğim yarar ve zararları ve son sütundaki “yeni normal eğitim-öğretim sisteminin (yani F’nin) biraz daha ayrıntılı tartışılmasını gerektiriyor. Tablonun geri kalanında belirtilen etkilerden ayırmamaya çalışarak bu konuda şunları söyleyebiliriz. Online/uzaktan öğretim, öğretim üyelerine yüz yüze öğretim sistemindeyken pek/hiç kullanmadıkları bazı araç ve yöntemleri kullanmalarını gerektirdiği veya bu yeni imkânı sunduğu için öğrenciler açısından bazı olumlu etkiler (A1) yaratabiliyor. Yüz yüze öğretimde kullanılan sunum dosyaları uzaktan öğretimde daha farklı ve etkili dijital öğretim uygulamaları ve bilgisayar paket programları ile desteklenebiliyor ve bu da verilen öğretimin kalitesini, etkililiğini artırabiliyor. Öğrenciler, sadece bu açıdan yaklaşıldığında, dijital ortamda daha iyi ders öğrenebiliyor ve/veya araştırma yapabiliyorlar. Ancak, bu farklılık hem öğrenciler hem de (özellikle) öğretim üyeleri açısından bir uyum maliyetine katlanmalarını gerektiriyor (A2 ve B2 gibi).
Uzaktan öğretim senkron (canlı online ders) ve asenkron (araştırma-okuma görev ve ödevleri) diye adlandırılan iki ana bileşenden oluşuyor. Senkron dersler uzun ve yoğun olduğu ölçüde, öğrencilerin dikkati/ilgisi dağılabileceği için, öğretim üyelerinin derslerini daha kısa sürecek biçimde planlamaları ve/veya öğrencilerin dikkatini ve ilgisini canlı tutabilecek ek dijital uygulamalardan yararlanmaları gerekiyor. Öte yandan, öğretim üyelerinin, sınıfta yüz yüze ders verirken “yüzlerini” gizlemeleri ihtimali olmayan öğrencilerini, online derslerde kameralarını kendilerinden açık tutmaya ikna edebilmeleri, derslere “sesli” ve/veya “yazılı” (chat/sohbet) yoluyla aktif katılıma teşvik etmeleri ve ekranda sunum dosyası paylaşımından başka uygulamalara geçerken uğranılan vakit kaybını ve kopukluğu en aza indirecek yöntem ve araçlar bulmaları gerekiyor. Örneğin ben şahsen, son yedi aydaki toplam 3.5 aylık uzaktan öğretim deneyimim sırasında, yaptığım inceleme ve denemeler sonucunda, senkron derslerde (1) sunum dosyası paylaşımı, (2) Almanca anlatımımı öğrencilerin daha rahat takip edebilmeleri için sunum dosyasının altında eşanlı Almanca altyazıları paylaşmayı ve (3) gerektiğinde kısa yazı, şekil ve denklemler için elimde küçük, basit bir beyaz tahta bulundurmayı, varlığından haberdar olduğum ve kısmen test ettiğim diğer bütün şık ve eğlenceli dijital imkanlara kıyasla daha akıcı ve takibi kolay ders verebilmek için en uygun bileşim olduğu sonucuna ulaştım. Bu kararı verirken, elbette ki, sürekli olarak öğrencilerimin görüş ve tercihlerini de dikkate aldım. Asenkron çalışmalar için ise, bütün döneme yayılan toplam altı-yedi soruluk ve farklı teslim tarihleri olan kısa ödevlerin öğrencilerimi dönem sonundaki final sınavlarına kesintisiz biçimde hazırlayacak en etkili yol olduğunu düşünüyorum.
Yukarıdaki açıklamalardan hareketle, kısa dönemde ülkemizde uygulanmakta olan uzaktan öğretim yönteminin öğrenciler ve öğretim üyeleri için, “ülke” veya “bir üniversite” genelinde net olarak yararlı veya zararlı/başarısız olduğunu söylemenin çok zor olacağını düşünüyorum. Çünkü bence ancak uzaktan öğretimde iyi ve doğru yöntemleri uygulayabilen bir öğretim üyesi ile onun yaptıklarına aktif ve canlı katılım ile cevap verebilen öğrencilerin belirli bir ders çerçevesinde bir araya gelmeleri durumunda uygulanan yöntem o “ders düzeyinde” net olarak “yarar” sağlayabilecektir. Başka bir deyişle, tıpkı dersliklerdeki yüz yüze öğretimde de olabileceği gibi, uzaktan öğretimde de verimsiz/başarısız ve öğrenciyi daha iyisini/fazlasını yapmaya/öğrenmeye motive etmeyen ders işleme yöntemleri ile ilgisiz/isteksiz öğrencilik tavrı bir araya geldiğinde, ortaya çıkan sonuç o ders düzeyinde başarısız/yararsız olabilecektir. Bir lisans programı veya üniversitede ne kadar çok derste ilk belirtilen gibi bir öğrenci – öğretim üyesi birlikteliği sağlanabilirse, o program veya üniversitede uzaktan öğretim genelde başarılı olacaktır. Şu anda kısa vadede ülke genelindeki bütün çabalar da zaten bu yöndedir.
Uzun vadede F1 ve F2 çerçevesinde uzaktan öğretimin payının %40’a kadar çıkabilmesi, ileride pek çok firma, kurum ve kuruluşun artık “ev ofisi” uygulamasına geçmeyi eskisinden çok daha ciddi bir biçimde düşünmeye başlamış olması nedeniyle, aslında gelecek için olumlu bir uyum/geçiş şansı elde edilebilmesini de mümkün kılıyor. Bu bakımdan gerek dünyada gerekse ülkemizde, üniversite yönetimlerinin konuyu yukarıda tasarlanan gibi çok geniş bir çerçeveden ve COVID-19 sağlık krizinin üniversite öğretim sistemi üzerinde yarattığı olumsuz ve olumlu etkileri bir bütünlük içinde ele alarak yeni kararlar almalarının ve bunları aşamalı olarak uygulamaya başlamalarının önemi açık bir biçimde anlaşılıyor.
KK: Pandemi sürecinde üniversitelerde eğitimin tüm yıla yayılabileceği konusunda yazılar yazmıştım. Bunlardan bir tanesi, “Üniversitelerde koronaya karşı Quarter seçeceği” başlıklı yazım idi. Sizce bu seçenek bundan sonraki yükseköğretim sistemi için değerlendirilebilir mi? Sormak istediğim şu: Quarter sistemi ile daha esnek bir akademik takvim tasarlanabilir mi? Öğrencilerin dönem başına ders yükü böylece düşebilir örneğin? Nasıl değerlendirirsiniz?
AK: Ben bu tür bir uygulamanın genel olarak uygulamaya koyulmayacağını ümit ediyorum. Zira ilk bakışta sanki öğrenciler için yararlı bir uygulamaymış gibi gözükse de gerek öğrenciler gerekse öğretim üyeleri için ders atmosferi dışına çıkıp soluklanabilecekleri, dinlenebilecekleri ve üzerinde çalıştıkları araştırma konularına yoğunlaşabilecekleri zaman dilimlerini oldukça daraltabileceği için sonuçta pek yararlı olmayacaktır. Üniversiteler genelde mevcut haliyle hem eğitim öğretim hem de araştırma-yayın etkinlikleri yürütülen ortamlardır. Bu türden akademik takvim yapısında ciddi değişiklik getiren kararlar almadan önce, bu husus mutlaka dikkate alınmalıdır.
KK: Doktoranızı Almanya’dan aldığınızı biliyorum. Korona sürecinde Almanya üniversiteleri nasıl hareket ettiler, güz dönemine nasıl başlıyorlar? Online eğitim – hybrid eğitim, nasıl devam ediyorlar gibi bir soru daha ekleyebilir miyiz? Bize kısaca yazabilir misiniz?
AK: İstanbul’daki Türk-Alman Üniversitesi’nin (TAÜ) bir öğretim elemanı olarak Almanya’daki bazı öğretim üyesi meslektaşlarımızla yakın işbirliği ve iletişim halindeyim. Gerek onlardan öğrendiğim gerekse Alman medyasından takip edebildiğim kadarıyla, Almanya’da geçen Mart ayında eyaletlerin eğitim bakanları bir toplantı yaparak, okul ve üniversitelerde korona virüs salgını ile mücadele kapsamında hangi genel esaslara göre uzaktan öğretim yapılacağı ve ne gibi önlemler alınabileceği konusunda ortak bazı kurallar belirlediler. Bu karar metnindeki (Beschluss der 369. Kultusministerkonferenz vom 12.03.2020) [2] ana ilkeler çerçevesinde Almanya’daki üniversitelerde genelde uzaktan öğretime geçildi ve üniversitelerin yöneticileri birbirleriyle iletişim, işbirliği ve görüş alış-verişi ile eyaletler ve ülke genelinde birbiriyle uyumlu/benzer uygulamalar yürürlüğe koyuldu.
Eylül 2020’de Almanya’daki üniversiteler Bahar 2020 yarıyılındaki kararlarını revize ederek güncelleştirdiler ve Güz 2020-2021 yarıyılı için uzaktan öğretim yöntemi ve korona virüs ile mücadele önlemlerini ilan ettiler. Örneğin, bizim TAÜ’de yeni açılan işletme ve ekonomi doktora programımız vesilesiyle yakın işbirliği içinde olduğumuz Bielefeld Üniversitesi; 23 Mart 2020 tarihli önceki kararlarını 31 Ağustos 2020 itibariyle gözden geçirerek 1 Eylül 2020’den geçerli olmak üzere ekli dosyadaki gibi bir karar metnini kamuoyuyla paylaştı. Buna göre, BÜ’de Güz 2020-2021 yarıyılı, yine ağırlıklı olarak online/uzaktan dijital öğretim yapılacak bir ders sömestri olarak geçecek ve öğrenciler ile akademik ve idari personelin olabildiğince kampüste çalışabilmeleri için gerekli önlemler alınacak. Final sınavlarının ise, gerekli sağlık kurallarına uyularak kampüste yapılması planlanıyor BÜ’de. Almanya’da üniversitelerin uzaktan dijital öğretim ile ilgili kararlarını Aralık 2020 sonuna doğru tekrar gözden geçirmeleri ve Nisan 2021’de başlayacak Bahar 2021 yarıyılı derslerinin ne şekilde yapılacağını tekrar kamuoyuyla paylaşmaları bekleniyor. Kuşkusuz bu bağlamda yine Alman hükümetinin yıl sonuna doğru alacağı karar ve yapacağı tavsiyeler de üniversite yönetimleri tarafından dikkate alınacaktır.
[1] Örneğin kısa vadede uzaktan öğretimin olumlu sonuçlar vermesi için, A1-A2+B1-B2+C1-C2+D1-D2+E1-E2 > 0 olmalıdır.
[2] Karar metninin İngilizceye çevirisi için şu adrese bakılabilir.