Diaspora Haber (Soru):
30 Ekim 1961 tarihinde Türkiye ile Almanya arasında imzalanan “İşgücü Antlaşması”nın üzerinden tam 57 yıl geçti. İlk etapta 450 kişilik bir “misafir işçi” grubu ile başlayan bu göç sürecinde gelinen noktada günümüzde 3 milyondan fazla Türkiye kökenli Almanya’da yaşıyor. Ve artık onlar misafir işçi olmanın çok ötesindeler. Peki, Almanya’ya Türk göçü, her iki toplum için bugün kazan-kazan durumunu devam ettiriyor mu?
Aykut Kibritçioğlu (Cevap):
2018 yılı itibariyle toplam nüfusu 82.8 milyon olan Almanya’da 10,6 milyon yabancı yaşıyor. Ülkedeki göçmen kökenli kişilerin toplam sayısı ise 19.3 milyona ulaşmış durumda. Almanya Federal İstatistik Dairesinin resmî verilerine göre, göçmenler arasındaki en büyük grup 2.8 milyona yaklaşan nüfusuyla Türkiye kökenliler ve bunların da yaklaşık yarısı artık Almanya vatandaşlığına geçmiş durumda.
Zaman içinde Türkiye’ye geri göçmeyi veya orada kalıp Almanya vatandaşlığına geçmeyi tercih edenler olmasına rağmen, genelde Almanya’daki Türkiye kökenlilerin varlığı ve orada sürdürdükleri ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi, sportif vb. etkinlikleri; iki ülkedeki işgücü ve mal ve hizmet piyasaları ile döviz piyasasındaki (bir başka deyişle iki ülkenin ödemeler dengesindeki) fiyat ve/veya miktarları az ya da çok etkilemeye devam ediyor.
Ancak, Türkiye’den Almanya’ya 1961’den bu yana gerçekleşen göçün iki ülkedeki ekonomik etkilerinin ayrıntılı ve dinamik bir analizi geçmişte olduğu gibi bugünlerde de iktisatçılar tarafından maalesef yeterince doyurucu bir biçimde yapılabilmiş/yapılmış değil. Bu bakımdan, Almanya’ya göçen vatandaşlarımızın bir bölümünün oradaki ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi yaşama artık küçümsenmeyecek derecede entegre olduğu günümüzde, Türk göçünün iki ülke ekonomileri açısından (uzun dönemli) maliyet-fayda analizinin yapılması her zamankinden daha büyük önem taşıyor. Başka bir deyişle, artık, standart iktisat teorisinin “uluslararası göçün (kısa dönemde) iki ülke için de mutlaka yararlı olacağı” şeklindeki yerleşik yaklaşımıyla yetinmeyip iktisatçıların, konuyu disiplinler-arası işbirliğiyle ele alarak iki ülke için ortaya çıkan uzun dönemli “net faydaların pozitif mi, yoksa negatif mi olduğunu” ortaya koyması, bilimsel olarak tartışması gerekiyor. Zira Türkiye ile Almanya arasındaki örnekte olduğu gibi uzun geçmişi olan büyük bir “uluslararası göç” olayı, ekonomik sebep ve sonuçların yanı sıra siyasi, sosyal, kültürel, tarihî, etnik ve demografik sebep ve etkilerle de ortaya çıkan karmaşık ve dinamik bir süreç olması nedeniyle, son yıllarda hızla artan uluslararası göç dalgasını anlama ve yönetme açısından da ilginç ve yararlı politika sonuçları üretilmesine katkıda bulunabilir. Bu yapılmadığı takdirde, bilimsel araştırmalara dayalı, etkili ve zamanlı göç politikaları üretilemediği için, büyük uluslararası göç hareketleri gerek ulusal gerekse küresel ölçekte yeterince iyi anlaşılamayacak, başarıyla “yönetilemeyecektir”.
Not: 30 Ekim 2018’de Diaspora Haber‘de yayınlanan yukarıdaki röportajda dolaylı olarak sözü edilen literatürle ilgili olarak Twitter’daki şu zincire bakabilirsiniz: Göç Konulu Tweet Zinciri.